top of page

HAVUZ MEDYASI BUNU BEĞENMEDİ?: THE POST ÖNERİ- İNCELEME (SPOILERSİZ)

  • Yazarın fotoğrafı: Can Turbay
    Can Turbay
  • 9 Şub 2021
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Şub 2021

Selam sana filmlerin içinden biri olmayı seven insan. Bugün ilk öneri-inceleme videomuzu dün gece izlediğim The Post filmiyle yapacağız. Dediğim gibi bu ilk videom bu yüzden fazlasıyla heyecanlıyım şimdiden sürçü lisan ettiysek affola efendim.


Başrollerini Tom Hanks ve Merly Streep'in paylaştığı, yönetmenliğini Amerikan değerlerinin yılmaz savunucusu olarak sembolleşen Steven Spielberg'ün üstlendiği, 2017 yılının aralık ayında çıkmış, çıktıktan sonra da başta Oscar ve Altın Küre olmak üzere birçok ödüle aday olmuş ''The Post'' dram ve tarih türünde önemli bir Amerikan filmi (dipnot, film sadece iki ödüle sahiptir). Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse: 1971'de Pentagon belgeleri etrafında dönen yasal süreci konu alıyor. The Post'a rakip olan The New York Times gazetesi Vietnam Savaşı hakkında dönemin devlet başkanının dâhil olduğu on yıllar süren bir örtbasın ayrıntılarını haber yapınca Washington Post bir seçim yapmak zorunda kalır. Ben Bradlee (Hanks) ve yayıncı Katharine Graham (Streep), ordu analisti Daniel Ellsberg tarafından yazılan ve sızdırılan Pentagon belgelerini yayınlama kararı alırlar ancak onları kararından vazgeçirmeye zorlayacak birçok engelle karşı karşıya geleceklerdir. Bu sebepten ötürü belgelerin yayınlanabilmesi ve özgür basın kavramının korunabilmesi için gazete ile ordu arasında büyük bir hukuk mücadelesi verilecektir.




Gelelim filme. Özellikle bahsetmek istediğim bir konu var ki o da filmde kullanılan harika kamera açıları ve Spielberg'ün birçok tekniği başarılı şekilde kullanması. Kısaca birkaçından bahsetmek gerekirse Spielberg; sahnede hikayeyi kelimelerle değil de karakterin yüz ifadelerine odaklanarak anlatmayı tercih eder. Bu filmde de çok sık gördüğümüz bu tekniğe doğrudan ''Spielberg Face'' denir. Tekniğin filme özellikle filmdeki haberin geleceği ile ilgili karar alma sahnelerine tam oturduğunu söylemek lazım zira olay duygu yükü ve bir açıdan da vicdan üzerine kuruluydu. Filmde kullandığı teknik detaylarla ortaya çıkan yönetmenin sıklıkla kullandığı ''L sistemi'' adlı bir tekniği daha var. Spielberg, kamera ile sıklıkla L hareketi yapmayı tercih ediyor. Öncelikle kameranın yatay düzlemde karakterleri pan hareketiyle takip etmesinin ardından karakterlerin bakış açısının önüne ya da arkasında kamerayı konumlandırarak arka arkaya gelen çekimlerle L hareketi yapan Spielberg, aynı zamanda bu etkiyi karakterlerini L şeklinde hareket ettirerek de sağlayabiliyor. Bu durum, Spielberg’ün mekânı daha etkin kullanmasını ve aynı zamanda hareketle alanı üç boyutlu hissetmemizi sağlıyor. Film bu harika tekniklerle gözünüzü yormuyor aksine sahneyi ve dolayısıyla sizi canlı tutarak seyir zevkini bir hayli arttırıyor (bir aksiyonu veya hareketliliği olmayan filmde sahne açıları ne kadar önemlidir demeyin, yönetmenimizi üzersiniz vallahi, aman diyim).


Senaryonun filmdeki akışından bahsedecek olursak açıkçası ben herhangi bir anda sıkılmadan ilgiyle izledim. Evet her dakika ''acaba şimdi nasıl bir gelişme olacak, oha nereye gidiyor bu hikaye?'' demedim fakat ilgimi de kaybetmedim. Gereksiz veya konuyla alakasız sahneler yoktu ve var olan sahneler gereğinden fazla uzatılmamış dramı da gerginliği de yerinde tutulmuştu. Sadece ben filmin dünyasına daha büyük adımlarla girebilmek için The Post'un çalışma rutinini veyahut The New York Times ile arasındaki çekişmesini filmin başında bir haber üzerinden anlatılmasını ya da gazetenin Katharine Graham'a kalmasıyla ilgili aile ilişkilerine de değinerek bir kesit verilmesini görmek isterdim. Filmin temposu çok yüksek olmasa da bir gazetecilik filmi adına epeyce hareket içeriyor. Aa bir de filmin son kısmının çok ama çok hızlı geçildiği düşüncesindeyim daha sindirile sindirile aktarılsa biz izleyiciler için daha iyi olacaktı, buna eminim.


Oyuncu seçimlerinin çok yerinde olduğunu söyleyebilirim. Özellikle başroller Tom Hanks ve Merly Streep tabiri caizse karakterlerine cuk oturmuşlar ve tertemiz bir performans sergilemişler. Ah Tom, üzümlü kekim ne de yakışmış bu role. İzlerken hayran kalıyorsunuz benden size söylemesi.


Son olarak gözlerimde Silivri hasreti görülmesine sebep olacak birkaç kelam etmek istiyorum. ''Yayımlama hakkı biz yayımlarsak vardır. Neyi yayımlayıp yayımlamayacağımıza hükümet karar veriyorsa biz zaten bitmişiz demektir.'' bu replik gerçek bir hikayeden oluşturulan The Post filminin bana göre en can alıcı repliklerinden. Dünyada neresi olduğu önemli olmadan olması gereken tam da budur, gazeteci tarafsız olmalıdır zira bu nedenle özgürdür ve sadece doğruyu objektif bir biçimde halka aktarmakla yükümlüdür. Maalesef ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde gazetecilik mesleğinin değerleri yok edilmeye ve satın alınmaya çalışılıyor. İnceleme burada so buluyor, bu düzenin değişmesi dileğiyle hoşça kalın dostlarım ve unutmayın ''basın yönetenler için değil, yönetilenler için vardır.''

Коментарі


“Günaydın! Olur ya belki sizi göremem; iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler ! ”

  • You Tube
  • Instagram
  • Twitter
bottom of page